9 Mart 2009 Pazartesi

talihsiz serüvenler serisi / otobüs

öyle bir hale gelmek üzere ki bu blog artık, başıma gelen, bi' beni bulacağını tahmin ettiğim sıklıkta maceralar, deliler, olaylar silsilelerini yazar olacağım. yani böyle olsun da istemiyorum ya da şöyle söyleyeyim özel bir çabam da yok ama böyle denk geliyor, beni buluyor ben napayım.

dinle bak:

iş-ev yolum öyle saçma bir güzergah üzerinde ki sadece iki şekilde gidebilirim. ya evden çıkıp 12 dakika yürüyerek dolmuşa, ordan iner inmez otobüse binip inince de bir 4 dakika daha yürüyebilirim, ya da evden çıkıp 4 dakika yürüyüp taksiye binip inince de 1 dakika yürüyüp işyerine girebilirim. ki havalar soğuduğundan beri tembelliğe alıştım ve otobüslere pek uğramaz oldum. ta ki geçen gün sabah işim olduğu için işe geç gideceğim, havanın mis gibi pırıl pırıl olduğu güne kadar.

işim bittiğinde bir taksi yol üzerinde bekliyordu. taksiye doğru yönlenip, tam binecekken orada bekleme süresini tamamlanıp hareketlenen otobüsün tabelasına gözüm ilişti ve kendimi bir anda otobüsün içinde buldum. çok mutluydum çünkü 6 ytl yerinde 1 ytl bilmemkaç kuruşa apaynı yolu gidecektim, otobüs boştu, hava da hayat da güzeldi benim için.

orta kapıdaki direğe sırtımı dayamış yolu seyrederek gidiyorken havamı bozan tek şey (sonradan niye olduğunu anladığım) bağıra çağıra cep telefonuyla konuşan adamdı. konuştukları dev BLA BLA'lar olarak kulağıma geliyordu ve kulaklıklarımı yanıma almayışıma üzülmem için yeterli desibellerde yayın yapıyordu.

kendimi seslerden arındırmak için bayağı bir çaba sarfettikten sonra, huzur içinde sağı solu ağaçlı tepesi güneşli yolu seyrediyordum ki desibel amca (ki siz bunu ajitasyon bey, teatral abi diye de adlandırabilirsiniz ilerleyen satırlarda) oturduğu yerden koridora doğru anlamsız ve giderek artan, yere yaklaşan bir meyil aldı. napıyor demeye de kalmadan yerle yeksan oldu!


ben ayakta, ayaklarımın dibinde adam yatıyorken, çok uzun saniyeler boyunca öylece kalakaldım ne yapacağımı bilmeden. tinerci mi? yok tipi benzemiyor. numara mı yapıyor? yuh amma fesatsın. yardım edeyim mi? ne yapacaksın ki. 112'yi arayayım mı? e otobüs hareket halinde, diye diye kendi kendime monologlar ve çelişkiler yaşayarak, hareketsizliğime kızıyorken, otobüs eşrafı durumu idrak etmeye ve homurdanmaya başladı.

ay adam bayıldı'lar eşliğinde birileri manasızca nabız yoklarken otobüs hala seyir halindeydi, ki fondan yükselen "şöför bey durur musunuz adam bayıldı" çığlıkları üzerine otobüs şöförü bir zahmet, tam da polis karakolunun önünde(!) durdu. elim telefonda ani bir atakla 112'yi aramak üzere beklerken otobüslülerden biri "polise haber verin" diye bağırdı. imdat polis nidasından ziyade, "o da bir memur olmadı polis aracıyla biryerlere götürürler ve en azından polis ne yapılacağını bilir" tonundaki bu çığlık üzerine, ne şöför ne de bön bakışlı şekilli muavini hareketlendi ki bir çığlık daha onları harekete geçirdi ve şöför söylene söylene indi otobüsten.

bayıl bey; polis karakolu, polis, polis çağırın, haydi polis, şimdi polis, eyo poliiis laflarını duymuş olacak ki dakikalardır yediği tokatlar ve sarsmalardan daha kar etti duydukları ve bir anda ani bir hamleyle uyandı ve anında oturdu?! olay bayağı bir hareket yaratmış, ve hatta bu sebepten otobüs bile durmuş herkesin dikkati de otobüsün tam orta yerindeyken, o ana kadar kendi, aklı nerde olduğu bilinmeyen bir teyze, adam sanki 10 dakika önce değil de o saniye baylmışcasına canlı bir şekilde AAAAAAAAAYYYY diye bağırıverdi arka sıralardan?! suratına dönen anlamsız yüzlerle, aslında çok uzun zaman önce vuku bulan bir olaya gelişmemiş ülkelerdeki internet hızıyla cevap verdiğini de anlayınca susuverdi. otobüsün tüm teyzeleri halaybaşılarıymışcasına ellerinde bir ıslak, bir kuru mendili adama doğru sallamaya, tüm öğrenciler su şişelerini uzatmaya, tüm genç ablalar da ıvır zıvır hop kek top kek türevlerini aynı anda adama uzatmaya başladılar. ve o, süper bir ustalıkla hepsini reddederek son çubuk krakeri geri iterken, tansiyonunuz düştü sanırım diyen kıza "yok yok, çocuğa kafayı taktım ben" diyiverdi buğulu kızarmış gözlerin içindeki boş ve inandırıcılıktan çok uzak kaypak bakışlarla.

hangi çocuk? niye kafayı taktın? biz seni tanıyor muyuz? derdini biliyor muyuz? gayet, bir aile otobüymüşüz de onun derdine derman olmaya toplaşıp gidiyormuşuz, çocuğu niye kafaya taktığını da hepimiz çok iyi biliyormuşuz hisleriyle kurulan bu cümleyle herkes suratına bir soru işareti kondurup, anlam veremeyip, vermeye çalışmaktan vazgeçip, akabinde umursamayıp olay öncesi pozisyonuna ve hayatının akışına geri döndü.

ben orta kapı direğine gerisingeri yaslanmış, sürekli bir biçimde nasıl da tüm bunlar olurken antartik bir soğuklukla öylece durduğumu kafamda tartıyordum. mailbox'ımıza düşüp duran "aman biri size bilmemne derse hemen uzaklaşın, sizden yardım isteyen teyzeyi karşıdan karşıya geçirmeyin suratınıza bilmemne sıkar sizi bayıltıp satar, aman bilmemne yapmayın böbreğinizi alırlar"larla dolu mailler bilinçaltıma mı işlemişti de içimdeki insani yardımsever kız, bavulunu alıp uzaklara gitmişti. kendime kızmaya başlayacaktım ki o mailler boşuna yazılmıyor diyeceğim konuşmalar başladı. teatral abi eline, bayılırken düşürdüğü hastane dosyasını eline geri aldı, cep telefonunu da diğer eline ve "abilerim ablalarım, çok vaktinizi almayacağım"la tüm otobüse seslenenlerle aynı ses tonuyla, bayağı ağlak, ama farklı bir tarzda yayına başladı.

-evet abla, hastaneye gidiyorum ben, evet çocuk orda işte, ölüyor, yapacak birşey kalmadı, beynindeki ur yayılmış, yürüyemiyor abla, konuşamıyor abla, ölüyor elden bişey gelmiyor, sırtımda taşıyorum, şimdi hastaneye gidiyorum, napıcaz bilmiyorum, 260 milyon olsa kurtarıcam bişey de değil (?!) ama denkleştiremiyoruz işte göz göre göre ölücek çocuk, napiyim abla alıp köye götüriyim bari köyde ölsün...

gibi sürüp giden bir diyaloğun (ki bence monoloğun) duyulan kısımları bu türevdeydi. Hemen o anda vazgeçtim bavulunu alıp gittiğini sandığım insanlığıma kızmaya ve başladım tüm kızgınlığımı adama yönlendirmeye. böyle ince bir örgüyle donattığı oyuna harcadığı enerjiyi keşke daha iyi bir yere yönlendireydi de ben de birdahaki önümde kütür kütür bayılacak olası kişiye o günkinden daha buz davranmayacak olsaydım...

ve sana söylüyorum emekli amca: ah be amcacım, 260 lira lafını her duyduğunda hop oturup hop kalkarken sen, sağ elim hazırdaydı seni yerine geri oturtmak için de sen ne insaniyetle doluymuşsun ki koltuğunda bir rahat oturamadın bunca hinliğe rağmen. olur da bir gün allah korusun başına başkasına muhtaç olacağın bir olay gelirse, senin gibilerle karşılaş, bana rastgelme e mi...

ay, bana bişeyler oluyo... bayılıyorum galiba!

11 yorum:

Brc dedi ki...

Oleeeeeeeeeeeeyyyyyyyyy işte shamamciyancığımmm geri döndü.her zmnki gibi olaylara komik bakış açılarınla oturduğum yerde beni gülmekten iki büklüm ettin:)

böle insanlara benim sölicek pek bi lafım yok ama inan bende tepki veremezdim sebebi ise o etrafta dolaşan mailler ama gerçeklikte payı yok değil hani di mi ama ?

shamamciyan dedi ki...

kesinlikle, elden ele gezen o maillerin hepsini çok saçma çoğunu da asparagas bulsam da doğruluk payı olanlar varmış illak, malesef.

bu arada, shamamciyancığııım çok tatlı laf ama adımı söylememiştiysem belirtmek istedim: selin :)

Adsız dedi ki...

"Bla bla"yı da hey tr come back başlıklı yazına eklemeni tavsiye ederek ilk yorumumu gıcık insan rolüyle girmek isterim.
Evet yaparım bunu!

Adsız dedi ki...

vallahi bence toplu taşıma araçları üzerine bir film ya da dizi olsa çok tuatar. türlü türlü şeyler yaşanıyor.

shamamciyan dedi ki...

adsız: ilk yorumunu gıcık insan rolüyle yaparken kim olduğuna dair bir ipucu vereydin keşke :) bla bla da evet "hey tr come back" lik bir laf ama türkçesini bulsam da çok oturtamadığım için kullandığım bir kelime. üstelik boş konuşmaları ben hakikaten öyle duyuyorum. bir de tr come back de de dediğim gibi, bunları eleştirsem de bazen ben de kullanabiliyorum zaten, yani zannetiğin gibi gıcık insan gibi algılamadım ben seni :)

tatlısukırosu: hangi sabır sahibi yeltenir bilmem ama bir film iyi olabilir hakkaten :)

KitapGezer dedi ki...

bayıldım bu yazıya...

KitapGezer dedi ki...

shamamcıyancığım, neredeyse 10 yıl toplu taşımacılığı kullanmış bir arkadaşın olarak gerçekten bazen komik bazen de anlamsız bir sürü olayın yaşandığını düşünüyorum ama 10 yıllık deneyime rağmen böylesini hiç görmemiştim!!! bu sanırım son numara :)) günümü aydınlattın çok teşekkürler

Adsız dedi ki...

İsmim adsız
nasıl
üstelik yer yer gıcık bir insanım evet. Öyle bir faniyim işte. Blogunu ara ara okuyordum. Sonrası kayıp kopuk zamanlar falan şairane durumlar yani... Sonra bi'şeyler bi'şeyler araken iyi fikir diye bi blogda linkin vardı gayet tanıdık geldi. Kopan zaman birleşmese de fuuuuu efekti geldi.

shamamciyan dedi ki...

Çalışan Kız: teşekkürleeerrr, 10 yıl yetmez böyle macera için benim gibi "weirdo magnet" taşıman lazım yanında :)

Adsız: peki. pek iyi :)

Adsız dedi ki...

Ne hoş bir anlatım tarzı, okumak çok keyifliydi...
selam ile..

shamamciyan dedi ki...

çok teşekkür ederim "bir güzel çift" :)