21 Ocak 2009 Çarşamba

kabakulak-lık


ruhunun gıdaya ihtiyacı varsa bir an önce vermelisin istediğini...

böyle anlardan birindesindir. etraf sıkıcıdır, yaptığın şey herneyse bir fon müziği lazımdır, ortamdaki konuşmalar, sesler yüreğini darlar, yol uzundur, iş çoktur, civar kalabalıktır, gürültü had safhadadır velhasıl mecbur olduğun diil hali hazırda seçip bir güzel listelediklerini dinlemek istersin ve takarsın kulaklıkları kulağa.


ve başlar bir süreç...


o ana kadar saatlerdir sana hiçbirşey söylemeyen iş arkadaşlarının sana birşey sorası, çaycının ikramlarının başlayası, annenin birşey anlatası, sınıf arkadaşının sınav tarihini sorası, otobüsteki sakinliğin birden bozulası, sokağın karşısında herkesin dikkatlerini çeken bir kavganın kopası, yürüdüğün yolda önüne yıllardır görmediğin lise arkadaşının çıkası tutar. tüm evren gözünü senin o lanet kulaklığına dikmiştir ve tüm yüce güçler, doğanın kanununa aykırılığından mıdır, günlük hayatını tehlikeye soktuğundan mıdır bilinmez, varlarını yoklarını onu senin kulağından çıkarmaya adamışlardır.

sanki o kulaklık görünmezdir ve bu ortaya çıkan ritm bozucuların hepsi ağız/tavır birliği etmişlercesine, senle herhangi bir zamanda yaptıkları veya yapacakları gibi gayet spontane yanına gelir ve bir anda seninle konuşmaya başlarlar... sen cümlenin, en iyi ihtimalle üçüncü bilemedin altıncı kelimesinde sana yönelmiş ve mimiklerle bezeli, sinir bozucu, okuyup anlamaya çalışacağın hareket eden bir dudak farkedersin. sekizinci kelimesinde "hakikaten de benimle konuşuyor bu yahu" diye düşünür, on ve onbirinci kelimelerde kulaklığı çıkarırsın ve muhtemelen şöyle şeyler duyarsın:

-...dedi, sence ne yapmalıyım?
-...ister misin?
-...melisin bence süper olur ne dersin?
-...tiriyor gibi geliyor bana.
-...mileyim galiba!
-...mi?
-...iyim e mi!

haydaa. artık kelimelerden bir şeyler yaratmaya, cevap verilesi bir formata sokmaya çalışırsın nafile çabaların birkaç saniye içince tükenince de hı? ne? bir daha söyler misin duyamadım KULAKLIKLARIM KULAĞIMDAYDI DA dersin, bir dahakine ders olsun dercesine ki hiçbizaman olmaz olmayacaktır da. var gücünle kör müsün kulaklıklarım kulağımda ve sen hala en doğal halinle benimle konuşuyorsun bu nasıl iş diye haykırmaktır aslında tek isteğin. tekrar eder seni bölen o cümlesini ve koyar senle mini bir sohbet. kısa keser, sohbeti paketler, yarattığın ortama geri dönmeye çalışırsın. o yarıda kesilen şarkıyı, umarım radyo dinlemiyorsundur da, başa alırsın.

bu arada kesici arkadaşın anlamıştır kulaklıkla onu duyamayacağını ama bunun göremeyeceğin anlamına da gelmediğini. takribi 3 dakika sonra yeni bir keski gelir o zavallı başa alınmış şarkıya. bu kez karşında sana el kol yapmakta, tüm gücünü senin dikkatini çekmeye adamıştır ve başarır da. yenik bir ifadeyle, istemeye istemeye ağır çekim hareketlerle indirirsin kulaklığı, veda edersin paramparça olmuş şarkıya. ha bu arada'larla başlayan cümlelerle sohbetin artık kısımlarını dinler, yine paket cevapları verir susarsın. ve bu kez öyle hemen takamazsın da kulaklıkları geri. beklersin. hala bu sohbetin artçı cümleleri gelecek diye bekler, onları savdıktan sonra şarkıyı baştan dinlemenin mini hayallerine dalarsın. ama bilmezsin ki o artçılar sen ne yaparsan yap ne kadar beklersen bekle, kulaklığı taktığında gelecektir.

bakarsın gelmez artçılar. aldanırsın, bitti sanırsın, kulaklıklara ve çeyrek çeyrek dinlediğin o zavallı, perişan şarkıya dönersin. ve tabii ki bitmemiştir, bitmeyecektir. kaçırdığın gözlerine de artık erişilemeyince dikkatine oynayan karşı taraf için, omuza dokunma ve sana iyice yaklaşma kozlarını kullanmanın zamanı gelmiş de geçiyordur bile.

huzurun kalmaz. artık kulaklığı geri taksan da o şarkıdan sana hayır gelmez. çoktan şarkıdan ve mevzudan kopup, notaları dinleyemez halde dış seslere odaklanmışsındır bile. müezzinin iddalı sesi, aslında hiç çalmıyor olan telefonun ve kapının sesi, adının biri tarafından çağrılışı, martı sesleri, ve bunun gibi sürülerce varolan ve hayali dış sesler kulağının kepçesine dolup dolup içeri sızarlar.

ve sonunda yılarsın. anlarsın o kozmik güçler senin ortamdan kopmanı, doğanın sana verdiği uzuvların işlevini keyfi birşeye yönlendirmeni, o şarkıyı dinlemeni istememektedir.

vazgeçersin. çıkarırsın kulaklıkları. ve o andan itibaren çevrende ne kimse seninle konuşur ne de dünya üzerinde bir dış ses kalır.
çıt çıkmaz...