23 Mart 2009 Pazartesi

apartman "boş"luğu

ev alma, komşu al diyor adam. ama sen gel beni dinle, komşu da alma, çok lazımsa sadece ev al mümkünse müstakilinden. ya da illa komşu da alıcam diyorsan bizimkilerden birini almasan senin hayrına olur, zira halihazırda anlatmış olduğum ucubik hikayelerden ve çevremdeki nev-i şahsına münhasır insanlardan pay biçerek anlayabilirsin ki, bizim komşular da gayet lafı edilesi insanlar.

orda burda bir sürü siteler, apartmanlar, rezidanslar, içlerinde 20'li 30'lu daireler, dolayısıyla bir o kadar da komşu var. hiç düşünemiyorum öyle bol daire sayılı bir evde yaşadığımı, ve tahmini yaşayacağım saçma sapan olaylar silsilesini. gel gör ki 5 daireli, kendi halinde gibi görünen apartmanımız, konu saçmalıklara gelince 30'lulara kafa tutacak kadar iddalı.

1 numara: apartmanın en alt katında, tek başına yaşayan anneanne. genelde kendisinin yüzünün 3 santimlik kısmını, araladığı kapıdan, bir yengeçin kayalıktaki delikten bakışı gibi görür, o 3 santimlik kısımla selamlaşsak mı bilemeyiz. tek başına yaşadığı ve giriş katında yer aldığı için, dış etkenlerden, haklı olarak, korkar. demir kapıyı kendi üzerine kilitler ve apartmandaki her hareketliliğe de dehşet dolu gözlerle, teröristlere bakarcasına bakar. takribi iki senedir kadroda yer alıyor kendisi ama benim onu iki senede toplam gördüğüm sayı da zaten maksimum 10'dur. bu 10 karşılaşmanın ilki tanıştırılma dersek sonraki 9'da da ben tüm dişlerimi göstermeyi hedefleyen dev bir gülüşle ve üstünden şeker parçaları damlayan ses tonumla merhabalaaaaaar, nasılsınızzzzz'lar sundum kendisine. hep, ah canım yavrum sen nasılsın'lar duymayı bekleyerek. ancak her seferinde de, kendimizden böylesine fazlaca yaşlı birinin bize hitap ediş şekliyle pek alakası olmayan, o diplomatik tavırla ve ifadesiz halle, iyiyim siz (?!) nasılsınız cevabını alarak, her seferinde antartik hislerle, soğuktan üşüyerek uzaklaştım yanından.

2 numara: 1 numara ve biz hariç geride kalanların tümü gibi, bu numaranın sakinleri de apartmanın varolduğu günden, ve dolayısıyla 12 sene önce bu apartmana taşındığımızdan beri varlar. hafızasız teyze ve pısırık amca yaşıyor bu dairede de. 12 sene önce taşınış tanışma fasıllarımızda bir güzel tanıştırıldım hafızasız teyzeye. adını hakeder biçimde, selin olan adımı pelin belledi. ne belleyişdiyse artık, aşıkların isimlerini ağaçlara kazıyışları gibi kazıdı hafızasına pelin'i. dünya üzerinde varolduğuna dahi inanamayacağın zorluktaki adını ben bir güzel öğrenirken o pelini bayağı bir sevmiş olacak ki bir türlü vazgeçemedi. ilk 5-6 senemi, her pelin'li cümleyi pelin der demez kesip, "selin, selin!!" diyerek düzelterek harcadım. hepsinde de "amaaaaaan selin, pelin, hehh heh, karıştırıyorum işte idare et" gibi "ne boksa artık" manasına getirdiğim cevaplarla devam etti dialoglarımız.

apartman boşluğundan yemek pişirirken şarkı söyleyişi keşke duyulmasa ama duyulan hafızasız teyze genelde şarkılarını aniden keser ve adı üstünde pısırık amcayı azarlayıp bağırmaya başlar. hep biryerlere bir görevlerin yoluna yollar. bunların hepsine kulak şahidi olmamızı sağlayan apartman boşlığunu telefon gibi kullanmayı çok sever ve oradan bir üstünde yer alan diğer teyzeye delicesine haykırır, haykırır, haykırır... tüm bu haykırışların amacı 3 numarayı kahveye çağırmaktır, haykırışlarının dozunun hızla artmasının sebebiyse kahveler halihazırda ocağa konmuştur bile.

anahtarını sürekli kapının üzerinde unutur, kapıyı açık unutur. bir tek hırsızları arayıp hadi bekliyorum gelin demesi kalır. bu saçma halleri de hep bana denk gelir. kapıyı çalar, anahtarı verir "ah pelinciiiğiiim çok saol"lu ağır çekim konuşmaları dinler tırmanmaya devam ederim merdivenleri.

3 numara: garip tipler arasında en normal gibi görünebilenleri. amca bey 2 numaranın kuzeni, teyze hanım 4 numaranın eski sevgilisi. entrikalarla dolu apartmanın merkez üssü. anahtarı kapıda unutanlar top ten listesinde ikinci sırayı hak eder. ve niye hep bana denk geldiği bilinmeyen anahtarı alıp, kapıyı çalıp amcabeye teslim ettiğimde de "sen hep böyle anahtarı gördüğünde al e mi?" nasihatını verir. sen unutmasan nasıl olur mesela? ya da bana gereksiz nasihat etmesen. zira bak ben gördüğümde zaten çalıyorum o kapını, anahtarla bi güzel girebileceğim halde.

4 numara: ucube kelimesinin kifayetsiz kaldığı bir yer varsa o alan bizim apartmanın 4 numaralı kapısına denk geliyodur eminim. addams ailesi olarak adlandırdığımız bu dairede apartman yöneticilerimiz olan yaşlı bir çift yaşıyor. görevleri apartmanı yönetmek olduğu halde, diğer apartman sakinleriyle olur da biraraya gelinip oy usulüyle en az kimi seviyoruz testi yapılsa açık ara farkla yarışı tamamlarlar. karikatürlerden fırlamış abartılı yüz hatları, toplu vucutlu büyük garip bakışlı kadın ve buruşuk zapzayıf koca. yaz, kış, ilkbahaar, sonbahar farketmez hep gri, siyah, kahverengi tonlarındadırlar. perdeleri evlerine ilk taşındıkları gün asılmış ve o günden beri, ki kimbilir kaç yıl öncesine denk geliyor bu, oldukları yeri korumuşlar ama renkleri için aynı şeyi söyleyemeyeceğim. tüm sevdikleri merhum akrabalarını evde sakladıklarına dair şüphe duymamızı sağlayan kesif koku fırsatını buldukça evden çıkmaya çalışır. bu yüzden mahallede bir olay olduğunda bizim gibi onlar da camı açıp bakacağından, kaçıp bizim eve yükselen o ne idüğü belirsiz kokudur hep bize çok sevgili komşularımızın da camda olduğunu haber veren ve bizim dışarda her ne olursa olsun, bakmaktan vazgeçmemizi sağlayan.

bir öğretmen kadın ve muhasebeci bir adamın en karanlık birlikteliği olan ikilinin muhasebeci olanının apartman yöneticisi olması sebebiyle 12 yıllık fatura trafiğinin bazı kısımlarında, annem babam tarafından elime tutuşturulan fatura bedelleri addams ailesi ile biçok kez görüşme sebebim. bu görüşmelerdeki, kafamda canlandırdığım fantastik hikayelerle eşleşecek görüntülere eşdeğer görsel arayışlarım ne yazık ki hep nafile, çünkü kapının milimetrik aralanmaları iki bile değil sadece tek bir göz veya en fazla ayakkabılığın üzerinde torbalanmış 30lu sayılara yakın, umarım içi ayakkabı dolu, torbaları görebiliyorum.

kalplerinde ömürleri boyu doğmuş olduğu varsayılabilecek yegane sevgi kırıntısını da birbirlerine vererek bitirdiklerini tahmin ettiğim bu çiftin yüzleri, bir de beni görünce gülüyor?! tüm garipliklerine rağmen hepsine uyguladığım cici ve tatlı surat, saygı dolu hal hatır soran halimi onlardan da esirgemediğimden olsa gerek. yoksa beni kendilerine yakın görmediklerini hayal etmek istiyorum.

ve her gün tek tek bu numaraların sahiplerinin, pek de sakin olmayan apartman sakinlerinin yanından geçerek en tepeye 5 numaraya tırmanan çekirdek ailemiz ve ben, her ne kadar şimdi bu kapılardan hangisinden kim hangi maceralarla çıkacak desek de, aslında halimizden çok memnunuz. zira ben şahsen, 5'den pay biçerek çok daireli bir apartmanda yaşayayabileceğim maceraların haddinin hesabını tutamıyorum, niteliğini hayal dahi edemiyorum...

velhasıl, bünyeme kim koyduysa bu malzeme ve eğlence bolluğunun kaynağı "tuhaflıklar mıknatısı"nı ona burdan selam olsun, çok alıştım kalsın böyle...

2 yorum:

KitapGezer dedi ki...

selinciğim yine gülümsettin beni. apartman hayatı gerçekten de çok zor. en güzeli yönetim toplantıları. ben eğlence olsun diye her sene katılırdım annemle yaşarken. :) ne biçim eğlence deme. harbiden nevişahsına münhasır insanları tanıyorsun bu sayede. bu apartmanımızda öyle bir toplanma olayı yok ama iç haberleşme yöntemi var. borulara vurmak! bu nasıl! hani sizinkiler apartman boşluğundan faydalanıyorlar, biz de boşluk olmadığından borular bu görevi yerine getiriyor! bir de bir arkadaşımın (benim de çocukken yaşadığım) binasında küçük tuvaletin olduğu boşluğa çöp atanlar var! ya bu nasıl? insanlar bazen gerçekten de çok iğrenç olabiliyorlar. hele hele o insanların seninle konuşurken çok kibarmış görünmeleri ama iş çöp atmaya gelince nedense kendi çöp kutuları yerine apartman boşluğunu kullanmaları hiç hoş değil :)

shamamciyan dedi ki...

sevgili "çalışan kız"cığım (adınla hitap edemiyorum canım benim sanal alemde bahşetmiyorsun adını diye dikkat edeyim dedim) :) ben bunlara komün hayatın cilveleri diyorum, eğlenmek lazım :))