13 Ağustos 2008 Çarşamba

oksijen

beyaz bir mutfak. camından bir bahçe görünüyor. elinde yeşil ve sarı limonlar var, az önce bir sepetten almışsın. tahta kesme tahtasının üstüne koyup kesiyorsun limonları. üzerinde kolsuz beyaz tişörtün açıkta kalan yerlerine limonlar sıçrıyor sprey gibi. hava sıcak, tatlı bir esinti var. serinliyorsun limonlarla. kocaman birsürü bardak hazırlamışsın. içlerini büyük buz parçalarıyla dolduruyorsun. bazılarına soda, bazılarına dün hazırladığın limonataları dolduruyorsun. bahçeye bakan camının önünde zor zar yetiştirdiğin ve her yaprak açışında gurur duyduğun nanelerin var, saksı içinde. dallarından birkaç yaprak koparıp, biraz da kıyamadan, bardaklara dağıtıyorsun. sen bardakları tepsiye dizerken, bahçeden arkadaşlarının sesi yükseliyor. adını bağırıyorlar, “hadi geeeeel artık”. “geliyorum, geliyorum” diyorsun tatlı bir panikle. kimi bahçeye attığın mavili kremli çizgili yastıklara yayılmış, biri hamakta oturmuş kendini sallıyor, bir ikisi karşılıklı ayaktalar arkadaşlarının. hepsi de en sevdiklerin ve birbirlerini de seven arkadaşların. tatlı bir müzik bahçeye çevirdiğin hoparlörlerle hepsinin üzerini sarmış. sen bahçeye çıkar çıkmaz elindeki içecekler sahiplerini buluyor, sona kalan limonatayı da kendine alıp sen de yayılıyorsun çizgili bir yastığa. derinden de derin sohbetler, gülmeler sürerken farkediyorsun güneşin kırmızılara çalmaya başladığını. mutfaktan kaptığın kibritle yakıyorsun bahçedeki mumları. güneşin yokluğunu farketmeden, mumların ışığında geceye uzuyor sohbet. mutlusun. mutlular. mutlusunuz.

2 yorum:

Adsız dedi ki...

Yaza veda etmemek için direniyorum ve Green Day'den Wake me up when September Ends çalıyor sürekli zihnimin arka fonunda.Dolayısıyla bu yazı(sesteş tabi bu kelimeler ama burdaki yazı mevsim olan değil edebi tür olan yazı) bana çok iyi geldi.İçim ferahladı.Nane ferahlığındayım sayende Selinnn.

shamamciyan dedi ki...

ne mutlu bana iç ferhlatmışım, sevgili isimsiz :)