
29 Eylül 2008 Pazartesi
izafiyet



18 Eylül 2008 Perşembe
eyüp sabri tuncer



11 Eylül 2008 Perşembe
dırdır vırvır

yahu bu nedir? ne saçmalık. binlerce kere kullanıldı ve artık etkisiz. etkisizseniz, etki sizsiniz ve hatta beyinsizseniz, beyin sizsiniz!!

türkiye'de niye siyah koyun yok! masaüstümde (yani bayaa bayaa masamın üstünde) bir beyaz bir siyah koyun var, notlarımı tutmakla görevlendirilmiş. o siyah olana baktıkça bunu düşünüp duruyorum. olsa süper tatlı olurdu. yurdum insanının zencisinin olmayışı gibi bişey mi acaba? mango, avokado, kapari falan da yoktu eskiden, biyerlerde var oldukları halde. yeni yeni geldiler. siyah koyunlar da ilerleyen yıllarda ufaktan gelirler mi acaba bu tarafa? ben bekliyorum, yurt dışına gideniniz varsa haber salın karalara.
msn'e özgü laflar var.eskiden de vardı asl'ler filan. belki hayat kurtarıyodur birileri için rahattır falan da ben bitanesine çok fena uyuzum. ark. ki türkçe sözlükte içinden su akıtmak için toprağı kazarak yapılan açık oluk, ingilizce sözlükte nuhun gemisi demek. ama tükçe msn'ce-msn'ce tükçe sözlüğe bir bakıyoruz. ne demekmiş efendim: arkadaş! yok artık! geliyorlar artık bana ama. yahu çok mu fazla geldi sana o 4 harf de türkçeye böyle bir kısaltma sokuşturmaya niyetlendin? ark.ım, ark.larım ark.larla. bir de tsk.ler var ki ona artık hiç giremeyeceğim.
book'un da fazla geldiği ve güzelim ismi olan facebook yerine adı bugünlerde face diye geçen o meşhur sitede dün, golden retriever bir köpeğe ait kişisel hesap gördüm. adı köpeğin adı, soyadı sahibinin kelli felli soyadı şeklinde bir hesap açılmış hayvancağıza. fotograflarda tag'lenmiş, bazı fotografların altına köpek ağzından (artık nasıl bir saçmalık siz tahayyül edin) yorumlar falan yapılmış. komik değil, sevimli değil, mantıklı değil. yani tek bir soruyla yetinemeyip iki soru soracağım hesabı açılan köpeğin sahibine: 1.ne yapıyorsun sen? 2.hakkaten bu kadar çok mu vaktin var?
yemeksepeti.com'da gördüğüm bir banner: dominos'tan iftar menüsü. italyan yemeğiyle iftar :) çok fantastik, çok hoşuma gitti. burdan yola çıkarak da bir önerim var iftar reklamlarına. bıktım artık güzel neşeli kalabalık ailelerin etrafını çevirdiği masalarda aptal aptal gülüşmelerden, kahkahalarla kola açışlardan, abartılı neşelerle çorbaları tabaklara dökenlerden. böyle tek başına pizzayla, hamburgerle orucunu açan bir genç, yada iki sevgili başbaşa ve sakin bir mutlulukta falan, ne bileyim bir alternatifi olmalı. neşe patlaması kalabalık aileler işgal etti kutuyu, ofh.
böyle sahneye bir şarkıcı çıkar. genelde saçma sapan bir mekanın saçma sapan şarkıcısıdır ve saçma şarkılar söylüyordur. o saçma sapanlıklar yetmiyormuş gibi bu şarkıcının aklına cin bir fikir gelir ve şarkı sözlerini seyirciye uyarlar, nedeni amacı bilinmez bir biçimde, hiç hazzetmediğim gevrek bir gülüş ve seyirciyi gösteren bir el eşliğinde: "bana herşey SİZİİİ hatırlatıyor" müzikten, şarkıdan, ortamdan soğuduğum eşsiz bir biçimde irite olduğum nadir anlardandır işte bu, pooff.
dır dırlarımın ardı arkası kesilmiyor ama bakın bunda da bana hak verecekler çıkacak. yine icat devşirme laflardan dem vuracağım çünkü. hapşurunca çok yaşa denir bu bir kalıp. sen işi gücü bırak, düşün ki çok yaşamanın bir faydası yok o hayat iyi olmadıktan sonra, önemli olan iyi yaşamak de. o hapşuruğun üzerine felsefik anlamlarla örülmüş bir laf ara, bul, söyle.
-hapşuuuu
-çok yaşa.
-iyi yaşa! (ehem, kendinden emin tavır, hey dostum çok değil iyi yaşamak öneli olan laf sokuşu edaları, böyle bir böbür bir ne güzel dedimcilik)
ya sana diyorum iyi yaşa'cı. çok yaşasın da, iyileştirmeye vakti çok olsun bir yolunu bulur elbet sanane, laf üstüne laf niye söyleyip, yeni yeni laflar devşirip, icat edip beni bloglara kusturuyorsun.
bitmedi. bitmiyor ki ben ne yapayım. bu iyi yaşacılar derneği toplanmış ve demişler ki biri bir şey yapınca ve biz bunu beğenip takdir ettiğimizde teşekküre denk "eline sağlık" diyoruz. ama efendi, gönülden yapılan şeylere eline sağlık dediğimizde içimiz bir kıpır kıpır bir huzursuzuz. ne yapsak ne etsek. ve buyrun bakalım "kalemine sağlık" "gönlüne sağlık" "emeğine sağlık" "yüreğine sağlık"lar havada uçuşuyor. öyle antipatik ve gereksiz ki kanımca. bu kadar adres belirtmeye gerek varmı. daha havalı daha romantik laflarla deyim üzerinden laf süslemeye ne de meraklıymışız.
ve bugün hayatımda ilk (ve çok büyük ihtimalle son) kez gay bir taksiciye taksicinin arabasına denk geldim :) hayır yazdığım taksidji yazısıyla ilgili, bugünün mevbahsi olan taksiciye duyduğum sinirden değil adama gay deyişim. kahramanımız gayet havalı ve tertemiz düpdüzgün giyimli, yuvarlak yüzlü, kirli sakallı artistik halleriyle bende cadde taksicisi havası yarattı ilk izlenim olarak. sonra önümüze çarparcasına çıkan bir arabayla başlayan "hay allahım kimler ehliyet alıyor, nasıl dönüş yaptı, yollar ne fena, devlet duy vatandaşın feryadını" konu başlıklarından karşılıklı serpiştirişlerimize abartılı el hareketleri, yaaaaaaaniiiiii'ler, ay evet'ler, olmaz yaaaağniiii'ler ve tatlı ses tonajları eklenince allah allah diye içten içe pis pis sinsi sinsi gülmeye başlamıştım ki, her taksiciye söylediğim kolay gelsin'e babaaay diye karşılık verdi :) daha ne diyeyim, belki de sevip sevebileceğim tek taksiciydi.
dırdırlarım buraya kadar, şimdilik. babaaaay :)
9 Eylül 2008 Salı
eeeyy TR, neredeysen come back!
kime, neye bu isyan. böyle bir serzenişten sonra bu buhranlara bir adres belirtmeden olmaz. bir bir sıralıyorum aklıma gelenleri şimdi, hadi bakalım buyrun burdan.
butik: her şey bunun başının altından çıkıyor zaten. ah şekerim çok butik bir restoran bulduk ta anasının nikahının yapıldığı yerde ama pek güzel. öyle atla deve değil butik bir yer olacak. bakın, butik tüm kötülüklerin anasıdır. bu butik başımıza dert açacak, demedi demeyin.
konsept: kafamda şöyle bi konsept var. konsept bir mağaza açma fikrim var ne diyosun? daha konsept bişeyler olmalı bence. yahu yok mu bunun muadili allahaşkına, dillere pelesenk de oldu atamıyorum, her deyişimden sonra da iç sesim öflüyo pöflüyo. belirleyin bir konsept, hep ona uyucam ben söz.
trend: birileri belirliyor, en yenileri eskiyenleri falan ortaya çıkıyor, bişeyler oluyor. bir de ekürileri var bunun: trendsetter, trendy falan. çok da kullanışlı meret, naapsak bilemedim.
mod: hey maşallah. bunun önünde kim durabilir söyleyin bana. hiç modumda diilim. tatil moduna girdim bile. süper bir moddayım hadi coşalım. o anki moduma göre bakarız. sen bambaşka bi moddasın şu anda. elin mood'u bakar mısınız ne hallere düştü dilimizde.
organik: manasında bir sorun yok. ama bugünlerde organik gördünüz mü şu demek oluyor: canlar, biz sizi kanserojene boğduk bi müddet, hala da boğuyoruz o ayrı. ama aslında elmalar bayaadır öyle kırmızı yuvarlak sert sulu değil! bak böyle, eciş bücüş, küçücük, çürüğümsü ve daha pahalı üstelik her yerde de bulamazsınız. organik.
ekolojik: yani?
başarılı: bakın nası zararsız, diğerlerinden ayrışık uslu görünüyor dimi? diil efendim! meyveye, sebzeye, yemeğe, giysiye başarılı diyen var yahu. bir çilek ne kadar başarılı olabilir. pantolonun çok başarılı ne demektir? öss'de derece mi aldı benim lanet pantolonum, karpuz çok başarılıymış abi mi? yurt dışında derece mi almış allahın meyvesi?
keyifli: hah! başarılı gibi bir tane daha. bir sıfat nasıl da yerli yersiz heder olurun ispatı. çok keyifli bir insan. ne dediğini sanıyor: güzel, eğlenceli biri, sevdim bunla vakit geçirirken insan sıkılmaz, hoş birisi. oysa ne diyor: bu insanın keyfi yerinde, bir şeye sevindi zahir.
format: bakınız bu da biçim demek. ama bu zavallı biçim'e nasıl bir garezimiz varsa artık, onu yok etmek namına doldurmuşuz kelimeleri dilimize.
spot: TDK tanıtımcık diyor. bundan sonra öyle diyelim mi?
daha da dayanamayacağım, gerisini siz düşünün artık benden sonra tufan.
adeta brain storming :)